20 Mart 2008 Perşembe

Sınırları kim koyuyor?


Ne yapıp, ne yapamayacağımız konusunda hep bir cevabımız var değil mi? Sınırlar koymuşlar, onları aşamıyoruz. Aslında sınırları biz koyuyoruz, ya da konulan sınırları aşma cesaretimiz yok.

Bildiğim bir hikaye yeniden önüme geldi, Yenibiriş'in haftalık bülteninde Psikolog Dr. Işın AKI yazmış. Yazısından alıntıyı aşağıda bulabilirsiniz, linki de bu.
Hindistan’da fillerin fiziksel iş gücü gereken yerlerde kullanıldığı söylenir. Peki, filler çalışmayınca ne yapar? Nasıl zorla zapt edilirler? Filler küçükken bakıcıları onların “programlama” görüşünü geliştirir. Böylece fillerin düşünme tarzlarını kendi kendilerine sınırlamaları sağlanır. Sistem şöyle ilerler: Filler küçükken, örneğin 75 kiloyken çok ağır bir iple bağlanır ve bu ipten gün boyu kurtulmaya çalışır; ipe asılır, bağırır fakat kurtulamazlar. Sonuçta direnmeyi bırakırlar ve iple olan kavgaları da biter.
Bu noktada filler, ipten kurtulmanın hiçbir yolu olmadığını anlar, ipin onları sınırladığı gerçeğini kabullenir. Bilinçaltlarına kazınan bu bilgi ile bakıcıları onları küçük ince iplerle bağlamaya başlar. Yetişkin, 4-5 ton ağırlığında olduklarında bile ipten kurtulmaya çalışmazlar, çünkü öğrenmişlerdir kurtulamayacaklarını. Gördüğümüz gibi, filleri sınırlayan şey gerçek değil, sadece onların beyinlerinde olan bir şey. ....

Öğrenilmiş çaresizlik bu, yapamayacağımızı düşünüyoruz. Bu bizi durdurmaya yetiyor.
Hedef koyarken sınırlarımızı kendimiz belirliyoruz esasında. Yapabileceklerimizi sınırlayan olumsuz düşüncelerimiz. Beynimizde kendimizi daha iyi olabileceğimize inandırmamız gerek. İnanmazsak zaten olmaz.

Hiç yorum yok: