22 Kasım 2008 Cumartesi

Mutlu olma "becerisi"

Mutlu olmak ile ilgili birçok yazı geliyor önüme bugünlerde. Bunun sebebi algıda seçicilik mi, yoksa evrenin bana mesajları mı bilmiyorum. Ama arasında fark ettiğim bişi var, sizle paylaşayım dedim.
Öncelikle bu bir sanat olayı değil, beceri olayı bence.Yani becerebilirsiniz. Bunu öncelikle söylemek gerekli.
Sonra, olayı basitçe görebilme çabası gerekiyor. Aslında yaşadığımız dünya bizi karmaşıklığa, detaylarla boğuşmaya ve de olayları bu şekilde algılamamıza yönlendiriyor. Yani basit olması mümkün değil, kesin detaylarda bir karmaşıklık olmalı diyoruz. Sade ve basit olması aklımız almıyor. Oysa hayat basit şekilde de yaşanabilir.
Bunun dışında mutlu olmak için birilerine ihtiyacınız var, sizin yanınızda olacak birisi. Bu kişiyle yaşanan olayı paylaşmanız gerek. İçtenlikle. Bu kişinin size yardımcı olmasını bekliyorsunuz, dinlemesini ve size önem vermesini istiyorsunuz. Kendisini değersiz hisseden bir kişi mutlu olamayacağı için, birisinin bazen size değerli olduğunuzu hatırlatması gerekebilir.
Sonra bir şey başarmak, ufacık birşey de olsa birşeyde kendinizi işe yarar hissetmek. Bunun için ne yaparsınız bilemem ama 30 yaşlarında birçok tanıdığım kişi, neyi neden yaptığını bilmeden geçiriyor günlerini. Başarma hissi olmayınca da kendine kızıyorlar, etrafındakilere kızıyorlar.
Mutlu olan kişiler ya da arayanlar, kaçıyorlar, başka yerlere ya da başka kişilere gidiyorlar, oysa başlayacakları yer baş uçlarında. Çok şey isterseniz, unutmayın ki olabileceklerin oranı düşecektir, siz de olmayanları görenlerdenseniz mutsuz olur durursunuz.

14 Kasım 2008 Cuma

Yaratıcı olmak :)


Bugün beni güldüren bir şey tanımadığım bir insanın yaratıcılığı oldu....
Aslına bakarsanız birkaç şey "vay be" dedirtti, güldürdü. Bugün oysa koşturmacalar içinde bir gün geçti, ben ne yarattım dersem birşey yok ortada. Peki bunu yapabildiğiniz ve yapamadığınız günlerin arasında ne fark var?
Düşündüm ki sadece "kafamın rahat olması" yani endişe içinde olmamak, bu sayede ortamda odaklanabilmek ve de beynin sakince çalışmasını sağlayabilmek.
İşte bir resim, işte bir başka örnek:
Çılgın felsefe hocası 100 puanlık tek soruyu yanındaki sandalyeyi göstererek sorar:
- Bana bu sandalyenin var olmadığını kanıtlayın!
100 puan alan tek kişinin cevabı ise sadece şudur:
- Hangi sandalye?

13 Kasım 2008 Perşembe

Anlamaya çalışmamak


Çok güzel bir gün geçirmedim. Aklımda kalan birşey var ki onu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Karşınızdaki ile farklı yönlerde düşünceleriniz var. Farklı hisleriniz var. O birşeyi kabul etmiyor, farklı görüyor, farklı düşünüyor. Siz de öbür taraftasınız.
Şimdi gerilen havada sakin olmaya ve hoşgörülü olmayı tavsiye ederler değil mi?! Tamam hadi alttan aldınız, sinirlenmeyelim dediniz ve de sakin devam ettiniz. Dinlediniz, karşı düşüncenizi sakince belirttiniz.
Olmadı olamadı...
Ne oldu peki? Siz dediniz ki anlaşamadık. Karşıdaki ise "anlamadı", ya da "anlamıyor". Bu durumda cağdaş ve profesyonel bir kişi olarak karşıdakinin yaklaşımını ne yapacaksınız. Ona hala sakinliğinizi koruyarak, anlaşamadığınızı söyleyerek oradan çıkarsınız.
Rahatladınız mı? Belki biraz daha fazla tepki vermeniz gerekir miydi? Yani "dinlemediğini" söyleseydiniz, "tam olarak herşeyi dikkate almadığını" ya da "aptalca sorular sorarak olayı bulandırdığını"...
Hazırlıklı olun en söylemeye hazırım, söyleyeceğim...

11 Kasım 2008 Salı

Oyna! Oyun Oyna!


Uzun zaman ayrı olmanın bir sebebi var o da isteksizlik. Kafam karışık, başka bir ton şeye odaklanmış durumdayım.
Şimdi ise - yani bugünlerde - giderek bunun üzerinde düşünüyorum. Hatta başlı başına kitap olabilecek bir fikir bile geliyor aklıma.
Kitaba fazla girmeyeceğim ama önemli noktası şu.
Hayat bir oyun, sahnede siz varsınız. Oynayın....
Bir günümü düşününce aslında zevk aldığım almadığım bir çok şey yaptığımın farkına varıyorum. Sevdiğim insanlarla beraber birşeyler yapıyorum. Zorunda olarak bazı insanlarla beraber oluyorum. İş peşndeyim, boş vakitlerde keyif peşindeyim. Bir bakıyorum günüm bitmiş.
Haftam bitmiş.
Ayım bitmiş.
Yılım bitmiş.
Oysa bugünlerde ilgilendiğim okuduğum şeyler şunu söylüyor. Bir şeyi eksik yapıyorsun. Oyun oyna! Farkına vardım ki, voleybol oynadığım zaman, ufaklıklarla küçük çocuklarla saçma sapan oyunlar oynadığım zaman, günüm farklı oluyor. Akşam yorgun ama mutlu oluyorum. Ama önemli olan birileriyle beraber oynamak!
Oyun oynamanın, beyinde ve vücutta birçok olumlu mekanizmayı hareketlendirdiği açık. Yaşadığınızı hissetmenizin sebebi bu. Düşün çalış çabala nereye kadar. Bu insan eğlenmek istiyor. Herkes bunu istiyor. Ancak öyle yorgunuz öyle isteksiziz ki, kolumuzu kaldırmak gelmiyor içimizden. Eğitime gelenlerde de aynı şeyi görüyorum. BİRŞEY YAPMAK İSTEMİYORLAR. Dolayısıyşa yaptıkları her şey zoraki geliyor, sıkıntıdan bunalıyorlar.
Oysa sonuç basit, oyun oyna. Evet oyun oynarsan basit basit hareketleneceksin. Eskiler boşuna dememişler harekette bereket var diye. Oyun oynadığınızda, siz kazanmak için ufak ufak heyecan yaşıyorsunuz, bunu yanınızdakilerle paylaşıyorsunuz, beyinler vücutlar çalışıyor.Ve güzel olan herşeyi bulaştırıyoruz birbirimize.
E hadi oynayalım....
Sevgiler...